Samimi otoportreleri ve analog kolajlarıyla tanınan Imano, kimliğin akışkan olduğu, anların ikiye katlandığı ve gerçekliğin nazikçe kurcalandığı görsel bir alan inşa ediyor. Bu sezon, aynı dil Paloma Wool’un SS25 koleksiyonuna da uygulanıyor; burada giysiler üründen ziyade karakterin bir uzantısı olarak karşımıza çıkıyor – dikkatle kurgulanmış bir kurgunun bir başka katmanı.
Kampanyada, Imano’nun aynalı jestler, yumuşak iç mekanlar ve kusurlu simetri dünyasına çekilen Petra Collins yer alıyor. Sahneler, hiç var olmamış bir aile albümünden sayfalar ya da yarım yamalak hatırlanan bir rüyadan enstantaneler gibi ev içi ama uzak hissettiriyor. Her şeyde kasıtlı bir gariplik var: ikiye katlanmış ama tam olarak aynı olmayan figürler, tanıdık ama bir şekilde çarpık mekanlar. Kampanyaya ağırlığını veren de bilinen ve hayal edilen arasındaki bu gerilim.
Hiçbir şey üzerinde fazla çalışılmamış. Giysiler – gevşek örgüler, yıkanmış ipekler, yumuşak terzilik – doğal bir rahatlıkla görüntülerde süzülüyor. Yaşanmış, telaşsız ve Paloma Wool’un her zaman benimsediği türden bir gerçek hayat ritmine dayanıyorlar. Yine de, Imano’nun gözüyle, en sade görünüm bile belli bir teatrallik, sessizce koreografisi yapılmış bir sahnenin parçası olma hissi taşıyor.
Burada bir hikaye yok, bariz bir ifade yok. Bunun yerine, SS25 kampanyası daha çok bir hafıza egzersizi gibi işlev görüyor: mahremiyet ve icat arasındaki boşluğu araştıran parçalı bir görsel günlük. Imano’nun analog yaklaşımı – görünür dikişler, elle kesilmiş kolajlar, ince kusurlar – geleneksel moda görüntülerinin aşırı cilasına karşı çıkıyor. Bu, kesin olmaya çalışan bir kampanya değil. Oyalanıyor, öneriyor ve yavaşça ortaya çıkıyor.
Paloma Wool’un dünyasında yaratılanlar bir bildiriden çok bir ipucu gibi kullanılıyor. Ve Imano objektifin arkasındayken, bu ipuçları daha derin bir meselenin -kişisel, istikrarsız ve güzel bir şekilde çözülmemiş bir meselenin- parçası haline geliyor.